Bir müşterimiz bizim hizmetimize ihtiyaç duyduğu zaman, gerek sıfırdan
bir proje üretmemiz için, gerekse de mevcut yatırımlarına uyum
sağlayabilecek bir ürün ya da hizmet geliştirmemiz için, bizi davet
ederek, ne istediğini açıkça anlatmalı ve onun tüm imkanlarını tanıyıp
analiz etmemize imkan tanımalıdır. Bu açıklık dışında kendisinden
önceden istenecek olan sadece yol ve konaklama masrafları olacaktır.
Belli proseslerden sonra, ki biz buna "OASIS" yönteminin uygulanması
diyoruz, eğer istenilen sürede kendisine, talebine ve ihtiyacına uygun
inovatif bir çözüm sunamıyorsak, bunu bildiriyoruz, ve konu orada
kapanıyor. Yaptığımız bütün çalışmaların maliyeti bizim ticari kaybımız
olarak kalıyor.
Ama eğer bizi tatmin edecek bir çözüme
ulaştıysak, bunu, belli formaliteler çerçevesinde müşterimize takdim
ediyoruz ve onayını bekliyoruz. Müşterimiz eğer kendisine sunduğumuz
öneriyi benimser ve kabul ederse, o zaman, birinci yöntemde olduğu gibi
bir kullandırma ya da devir anlaşmasında mutabakat sağlanınca, ön
anlaşmadaki ödemeyi talep ediyoruz, ve genellikle sunduğumuz çözümün
lansmanına kadar da müşterimize destek olmaya devam ediyoruz.
Sadece
kendimize olan güvenimizden kaynaklanan cesur ve inovatif olan taraf
ise, eğer bütün araştırma ve çalışmalarımıza rağmen bizce sunulabilir
hatta mükemmel olan bir çözümümüzü eğer müşterimiz gene de ve her ne
sebeple olursa olsun (arkamızdan gizlice kopyalamak niyeti hariç :))
kabul etmez ve istemez ise, o zaman, almış olduğumuz yol ve konaklama
masrafları hariç kendisinden hiç bir ekstra ücret talep etmiyoruz.
Kesinlikle. Fahri danışmanlık herhalde buna deniyor. Ancak, tek
kusurumuz, bir kere sunduğumuz çözümü refüze etmiş bir müşterimizle de
(aynı çözümü daha da mükemmelleştirmeye çalışmak dışında), illa da ona
birşeyler beğendireceğiz diye sonsuza dek çabalayarak sürekli yeni
çözümler aramak ve yeni alternatifler sunmak gibi bir huyumuzun
olmaması. Yani, bir kere ona bizce mükemmel olanı sunduysak ve
beğendiremediysek o zaman başka mükemmeller aramayacağız; Yani biraz da
"take it or leave it" durumu da söz konusu olabiliyor bazen .
İş
yaptığımız müşterilerimiz ise, ilk seferden sonra kendileri tekrar
tekrar bizim hizmetlerimizi talep edecekleri için, onlar için devamlı
yeni, değişik ve inovatif çözümler üretmek zevkle yapacağımız işler
olacaktır. Son olarak ilave etmemiz gereken husus, bir müşterimiz
tarafından kabul edilmeyen çözüm ya da önerimizin, inovasyon, proje veya
buluşumuzun, her türlü hakkının uhdemizde kalacağı ve ondan sonra kendi
portföyümüz dahilinde pazara sunulabileceğidir. Sanırız, hem neredeyse
uçsuz bucaksız bir alanda ve "talebe göre inovasyon" üretebilen (en
azından bu hususta kendine güvenen), hem de, bunun en yoğun çalışmasını
bilabedel ve tüm riskleri üstlenerek yapmayı taahhüt edebilen (yani bunu
bile teklif edecek kadar da kendine güvenen) Türkiye'de sadece ve bir
tek Synovent vardır. Dünyada mı? Biz sadece bir tane biliyoruz,
başkasını bulursanız lütfen bize de bildirin.
Synovent'in en
azından "beyin takımı" hiç durmadan 24 saat çalışabilir ve genelde
"dükkan" da (yani hep açık olarak yanda taşınan cep telefonu ve esas işi
yapacak olan gri kutu) 24 saat açıktır. Dolayısıyla, hernekadar
"nöbetçi inovatör" gibi bir oluşuma daha Türkiye'nin ihtiyacı yoksa da,
ilerideki sıkışıklığa yakalanmamak için şimdiden ve aklınıza geldiği
anda bizi arayarak randevulaşabilirsiniz.